Elektronitem

Elektronik döküman, program ve proje yardımcınız....

Related Posts with Thumbnails

İleri Seviye Plc Kurs Notları


Download İleri seviye plc notları 1 kısım





Download İleri seviye plc notları 2. kısım



Zaman zaman özellikle elektronik eşyalarımızın bir anda çalışmadığını farkederiz, genellikle bu içindeki elektronik devrenin bir yerinde temassızlık olmasından kaynaklanır, yani lehimlerden biri kopmuştur. Bu durumda ya hemen teknik servise başvurmanız gerekir ya da eğer biliyorsanız lehim yapmanız gerekir.

Lehim nasıl yapılır?
Lehim Nedir? : Lehim fazla zorlanmaya maruz kalmayan metallerin, erime noktası düşük olan bir metal kullanılarak birleştirilmesidir. Elektronik, radyo, hi – fi, modelcilik, maketçilik, ahşap yakma sanatı gibi çok çeşitli kullanım alanları mevcuttur. Lehim işlemi için kullanılan havya, havya ucu ve bu ucu ısıtmaya yarayan basit bir rezistantan oluşur.

PIC NEDİR?

Microchip firmasının ürettiği , adını Peripheral Interface Controller (çevresel ünite denetleme arabirimi) ifadesinden alan PIC , giriş – çıkış (input – output I/O) işlemlerini çok hızlı gerçekleştirebilecek şekilde tasarlanmış bir chip ‘tir.

PIC Mikrodenetleyicilerin Sahip Oldukları Bellek Çeşitleri

EPROM ( Erasable Programmable Memory ) :
EPROM belleğe elektrik sinyali ile kayıt yaptırılır. Yüklenmiş programı silip değiştirmek için EPROM silici cihazlar ile mor ötesi ışığa maruz bırakılır.

EEPROG ( Electrically Erasable Programmable Memory ) :
Microchip firmasının FLASH bellek olarak da adlandırdığı bu bellek tipinin EPROM bellekten farklı olan tarafı elektrik sinyali ile hızlı bir şekilde silme işlemi yapabilmesidir.

Elektrik iki türdür.Statik elektrik ve Dinamik elektrik.Yaklaşık 2000 yıl kadar önce,Yunanlı bilgin Thales Kehribarın kumaş parçasına sürtülmesi ile küçük kıvılcımlar çıkardığını görmüştü. Statik elektrik ilk kez bu şekilde gözlemlendi.Statik elektrik durgun, pratik olarak iş yapmayan elektrik türüdür, kontrolsüz bir enerji şeklidir ve zaman zaman boşalmalar yapar.Yağmurlu havalarda bulutlar pozitif yüklü statik elektrikle dolarlar, yeryüzü negatif elektrik yüklü olduğu için, yüksek yerlerden bulutlara elektrik atlar buna yıldırım adı verilir.
Eğer bu elektrik atlaması buluttan buluta ise o zaman şimşek adını alır. Statik elektriğe; saçımıza sürdüğümüz tarakta, arabadan indiğimizde tuttuğumuz kapı kolunda, televizyon
ekranınına elimizi sürdüğümüzde de rastlarız. Statik elektrik elde etmek için yapılan araca Van De Graaf jeneratörü adı verilir bu jeneratörle 20 milyon volt kadar statik elektrik elde edilebilir.
İkinci elektrik türü Dinamik,yani hareketli elektriktir. Bu elektrik kaynakları elektron devinimi sağlarlar. Elektronlar negatif kutuptan pozitif kutba doğru hareket ederler.Dinamik elektrik iki tipdir.

1-) D.C. Direct Current kelimelerinin kısaltılmışıdır.

2-) A.C. Alternatif Current kelimelerinin kısaltılmışıdır.



Dosya: elektrik_kumanda_dersleri_01.rar

Dosya-Boyutu: 1,18 Mb

Dosya-Türü: .pdf

DownloadLink:

http://rapidshare.com/files/12644530/elektrik_kumanda_dersleri_01.rar.html


_________________________________________________

Elektrik Kumanda Devreleri Dersleri 02












Dosya: elektrik_kumanda_dersleri_02.rar

Dosya-Boyutu: 1,28 Mb

Dosya-Türü: .pdf

DownloadLink:

http://rapidshare.com/files/12644745/elektrik_kumanda_dersleri_02.rar.html

KUMANDA ELEMANLARI >VALFLER




Elektrik enerjisiyle çalışan elektromanyetik musluklara veya vanalara, solenoid valf adı verilir. Solenoid valfler, hava, gaz, su, yağ ve buhar gibi akışkanlar için kullanılırlar. Akışkanlara ait borular, solenoid valfe vidalanarak veya rakor somunla bağlanırlar.


Bir solenoid valf elektromıknatıs ve musluk olmak üzere iki kısımdan oluşur. Elektromıknatısın bobinleri düşük veya yüksek gerilimde, doğru veya alternatif akımda çalışacak şekilde çok çeşitli olarak yapılırlar.


Bobin içinde bulunan demir nüve, valfin diyaframıyla mekaniksel olarak bağlıdır. Demir nüve ve dolayısıyla diyafram bir yay ile aşağıya doğru bastırıldığından, solenoid valf normal durumda kapalı olur.




Solenoid valfin bobini şebekeye bağlandığında, demir nüve ve diyafram yukarıya çekilir. Valf açılır ve akışkan sol taraftaki girişten sağ taraftaki çıkışa geçmiş olur.

KUMANDA ELEMANLARI > BUTONLAR



Elektrik akımının geçip geçmemesini, yön değiştirmesini sağlayan elemanlardır. Bu elemanların kontaklarından akım geçer. Normalde açık kontaklı bir anahtardan akım geçmez. Butona basarak kontak kapandığında akım geçebilir. Normalde kapalı kontaklı bir elemandan akım geçer. Butona basarak kontak açıldığında akım geçişi durur.

Yapılarına Göre Butonlar


_________________________________________________
1- Normalde Açık Kontaklı Buton :






Bu elemana kısaca başlatma (start) butonu adı verilebilir. Butona basıldığında kontak kapanarak devre tamamlanır. Buton serbest bırakıldığında ise kontak tekrar eski konumuna döner.





_________________________________________________

2- Normalde Kapalı Kontaklı Buton :






Bu elemana kısaca durdurma (stop) butonu adı verilebilir. Butona basıldığında kontak açılarak devre akımı kesilir. Buton serbest bırakıldığında tekrar eski konumuna döner.



ELEKTRONİK NEDİR?

Elektronik, elektronik aygıtları çalıştırmak için küçük elektrik akımlarının nasıl kumanda edilmesi gerektiğini araştıran bilim dalıdır.
Elektronik, geçtiğimiz yüzyılın başında ilk elektronik devre elemanlarının geliştirilmesiyle başlayan çok genç bir bilim dalı olmasına rağmen, günlük hayata en çok adapte olmuş bilim dalı olduğu söylenebilir. Öyle ki günümüzde elektronik cihazların olmadığı bir ortam düşünmek imkansızdır.
Elektronik yüzyıllardır üzerinde çalışılan bilimler olan fizik , matematik ve kimya ile ilişkilidir. Bu bilimlere kıyasla çok genç bir bilim dalı olsa da elektronik şimdiden tüm dünyayı değiştiren sonuçlar yaratmıştır.

Kısaca Elektronik Biliminin Gelişimi
Elektronikte ilk büyük gelişme , diyot lamba adındaki devre elemanının icadı olmuştur. Diyot lamba hem diyotun hem de transistörün öncüsü olan bir devre elemanıydı. Daha sonra diyot lambaların içine bir metal ızgara yerleştirilerek akımın kumanda edilmesi ve değiştirilmesi sağlandı ve bu yeni lambalar triyot lamba adını aldılar. Triyot lambalar bir yükselteç veya bir transistör gibi anahtar görevi görebilmekteydiler. Bu lambalar önce radyolarda sonra televizyonlarda yükselteç olarak kullanılmıştır.

1940 'lı yıllarda lambalar bu kez bilgisayarlarda sayısal anahtar olarak kullanıldı. İlk bilgisayar 18000 lamba içeriyor ve bir odanın tamamını kaplıyordu. Lambaların ısıtılması gerektiğinden çevresine büyük bir ısı yayıyordu.

1947 yılı elektronik biliminde bir dönüm noktası olmuştur. Çünkü 1947 'de John Bardeen tarafından transistör icat edildi. Transistör Walter Brattain ve William Shochley'in destekleriyle John Bardeen tarafından kullanıma sokulmuştur. 1950 'lerde lambalar örnek alınarak transistörler geliştirildi. Transistör küçüktü, kırılgan değildi ve çalışması için ısı gerekmiyordu bu nedenlerle de kısa zamanda lambaların yerini aldılar.

1958 yılına gelindiğinde ise bir diğer büyük icat olan ilk yonga ( silisyum üzerine kazılı küçük devreler, mikroişlemcilerin , mikrodenetleyicilerin, entegrelerin vb. içinde yer alır.) Amerikalı Bilim Adamı Jack Kilby tarafından yapıldı. Jack Kilby iki transistörü bir silisyum kristali üzerine yerleştirdi. Yongaların icadından ve silisyum yongalar üzerine mikroskopik oyuklar açma yöntemlerinin geliştirilmesinden sonra devreler ve devre elemanları çok küçültüldü.

Bu temel icatlar elektronik biliminin önünü tamamen açtı ve bugün elektronik bilimi icatlar konusunda her geçen gün başka gelişmelere olanak sağlıyor.

Sayısal ( Digital ) ve Analog Elektronik

Elektroniğin sayısal (digital) ve analog olmak üzere iki temel çeşidi vardır. Sayısal ( digital) devreler elektrik darbelerini kullanırken, analog devreler gerilimi yavaşça değişen elektrik akışını kullanırlar.
Bir devrenin tüm elemanları elektrik akımlarını alır, gönderir ya da kumanda eder. Bu akımlara sinyal adı verilir ve sinyaller devrenin tasarımına bağlı olarak analog ya da digital olabilir.

Analog sinyal:Yumuşak bir biçimde değişen akım ya da gerilimdir.
Sayısal ( digital ) sinyal: Bir yüksek bir alçak ( bir açık bir kapalı ) olan akım ya da gerilimdir.

Analog devreler belli yerlerde ihtiyaç duyulsada günümüzde artık sayısal ( digital ) devrelerin gerisinde kalmıştır. Çünkü mikrodenetleyiciler , mikroişlemciler ve dolayısıyla da bilgisayarlar sayısal ( digital ) sinyaller ile çalışmaktadır.

Sayısal ( digital ) elektronikte binary sistem ( 2 'lik sistem ) kullanılır. Gerilimin var olduğu durumlarda değer 1, gerilimin olmadığı durumlarda ise değer 0 olarak verilir.

İşlev Açısından Elektronik Devre Elemanları

Pasif Devre Elemanları: Pasif devre elemanlarının enerji kaynakları ya da etkim elektromotor kuvvetleri (emk) yoktur. Bu elemanlar sadece gerilim uygulandığında üzerlerinden geçen akımın sonucu olarak enerji açığa çıkarır ya da depolarlar. Dirençler, kondansatörler, bobinler ...vb devre elemanları pasif devre elemanlarıdır. Dirençler akım sınırlaması yaparken ısı ve ışık şeklinde enerji yayarlar, kondansatörler enerjiyi elektrik yükü şeklinde, bobinler ise manyetik alana depolarlar.

Aktif Devre Elemanları: Aktif devre elemanları ya kendileri elektrik enerjisi üreten ya da enerji seviyesini yükselten devre elemanlarıdır. Aktif devre elemanlarına örnek olarak pil, dinamo, ampflikatör gibi elemanlar gösterilebilir.

Bugün sizlere basit veya çok karmaşık olmayan elektronik devreleri boarda yapmanın kolaylıklarından bahsedeceğim aşağıda boardın iç yapısı ve şekli var görüldüğü gibi bağlantıları var..

Şekilde görüldüğü üzere breadboard harflerden (a,b,c,d,e,f,g,h,i,j) oluşan satırlara ve rakamlardan oluşan sütunlara ayrılmıştır. Şekilde görülen dikey, siyah çizgiler 5'li olarak kendi aralarında iletimdedir. Yani a1,b1,c1,d1,e1 aynı hat üzerinde bulunmaktadır. Keza a2,b2,c2,d2,e2 kendi içinde iletimdedir ve bu şekilde gitmektedir.

En dış kısımlarda bulunan mavi ve kırmızı çizgilerle gösterilen delikler ise çizgi boyunca kendi aralarında iletimdedir. Yani üst kısımda kırmızı ok boyunca 5 li gruplar halinde bulunan delikler birbiriyle bağlantılıdır. Aynı şekilde mavi ok boyunca yer alan delikler de biribiriyle bağlantılıdır. Altta bulunan mavi ve kırmızı çizgilerin üsttekilerle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

Evet! Bu bilgiler ışığında devreleri breadboard üzerine uygun olacak şekilde kurabilirsiniz.

Bugünlükte benden bu kadar görüşmek üzere...


ÇALIŞMA PRENSİBİ


Şekil 1 de görülen sistem modeli istenilen şartları yerine getirmesi için şu özelliklere sahip olması gerekir. Kapının açık veya kapalı olduğunu anlamak için SA1 ve SA2 sınır anahtarları nın şekildeki gibi yerleştirilmesi gerekmektedir.

Kapı önüne engel olup olmadığını tespit etmek için IR alıcı, verici , kapıyı uzaktan control etmek içinde RF uzaktan kumanda modülü kullanılmıştır. Kapıyı içeriden kontrol etmek içinde açma ve kapama start butonları ,acil bir durumda durdurmak içinde sistemin kumanda gerilimini kesecek acil stop butonu bulunmaktadır.


KAPININ ÇALIŞMASI


1- Kapı kapalı durumda RF verici butona veya start butonuna basılırsa kapı açılmaya başlayacak SA1 sınır anahtarı tahrik olduğu anda duracaktır.

2- Kapı açık durumda kapama butonuna basılırsa kapanmaya başlayacak SA2 sınır anahtarı tahrik olduğunda duracaktır3- Kapı açık pozisyonda ne kadar bekleyeceğini zaman rölesi üzerinden yapacağımız zaman ayarı ile belirleyip bu sure sonunda kapı otomatik olarak kendisi kapanacaktır.

4- Kapı kapanma sırasında önüne herhangi bir engel gelirse kapı duracak ve geri açılacaktır.


5- Kapı açılmaya başladığı andan bekleme süresi kadar flaşör led yanıp sönecek kapalı pozisyona geldiğinde sönecek










* Kolonlarınızın yüksekliği : Kolonlarınız özel olarak yerde duran sistemiyle üretilmemiş ise özellikler tiz (tweteer) hoparlörler yaklaşık kulak hizasında olmalıdır. Bu konum için kolonlarınızı yükseltmeniz gerekiyorsa sehpanın ve kolonun mükemmel derecede sabitlenmesi gerekir. Ne sehpa yerde, nede kolon sehpanın üzerinde hiç sallanmadan sapasağlam durmalıdır. Müzik dinlerken oluşan titreşim, hoparlörlerinizi ve/veya sehpayı sarsarak istenmeyen titreşimlerin oluşmasına veya bazı duyulması gereken seslerin yok olmasına sebep olacaktır.


Bu otomobil hava ile çalışıyor

Fransa’da yarış mühendisi Guy Negre tarafından havayla çalışan otomobil icat edildi.

Otomobilde bulunan hava deposu 4 saatte maksimum kapasiteye ulaşıyor. Otomobilin hızı saatte 35 km’ye çıkabiliyor. Depolanan soğuk hava sıkıştırılarak pistonlara kuvvet uyguluyor. Egzost borusundan ise sadece temiz havanın salınıyor.

Bu buluş, mühendisler arasında da bazı tartışmalara neden oldu. Elektrikle çalışan otomobiller varken havayla çalışan bir otomobilin gereksiz olduğu kanısındalar.

Üretici firma Zero Pollution ise havayla çalışan otomobili 2011 yılına kadar Amerika’ya ulaştırmayı planlıyor. Şirket yetkilisi Shiva Vencat fiyatın 11 bin euro ile 12 bin 500 euro arasında değişeceğini belirtti.


Hava İle Çalışan Araba | video.mynet.com

Selamın aleyküm Millet iyi akşamlar;
sizlere şimdi daha önce gördüğüm ve şimdi paylaşmaya nasip olan flash bellekleri göstereceğim.
Çok hoşlar değil mi?












Katlanabilir esnek ekran üretildi

Sony, dünyanın ilk katlanabilir ve esnek ekranını ürettiğini açıkladı.

CİHAN

Tam katlanabilir 4,1 inç OTFT tam renkli OLED (Organik Işık Yayan Ekran) olarak isimlendirilen ürün, organik yarı-iletkenlerle kaplanmış çok ince esnek materyalden oluşuyor. Ekran, bir kalemin etrafına sarılabilecek kadar ince ve esnek.

Sony'den dün yapılan açıklamada, 1000 kere rulo yapıldıktan ve gerildikten sonra dahi ekranın görüntüleri oluşturmasında bir bozulma olmadığı belirtildi. Ekranın, geleceğin esnek cep aletlerine, elektronik gazetelerine örnek olması bekleniyor. Bir insan saçından daha ince olan ekran, 432 x 240'lık çözünürlük sağlıyor.

Sony, bu teknolojiyi önümüzdeki yıllarda dev ekranlara uygulayarak sürdürmeyi planlıyor. Tamamen katlanabilen yapısı ve kullandığı OLED teknolojisiyle kullanıcıya oldukça farklı bir deneyim yaşatacak olan 4,1 inç'lik mini ekranın büyük ilgi çekmesi bekleniyor.




Diyotlar yarı iletken elektronik devre elemanlarının temel yapı taşıdır. Bütün transistorler, lojik kapılar, entegreler diyotların birleşiminden imal edilmektedir. Diyot genel anlamda bir yönde akım geçiren, diğer yönde akım geçirmeyen elektronik devre elemanıdır. Kısacası üzerinden sadece tek yönde akım geçişine izin veren elemandır.

Diyotlar imal şekline bağlı olarak nokta temaslı diyotlar ve PN yüzey birleşmeli diyotlar olmak üzere iki ana grupta toplanırlar. İlk olarak nokta temaslı diyot üretimi ile yarı iletken diyotlar ve ardından transistörler elektronik alanında kullanılmaya başlanmış ve bu andan itibaren elektronik alanında çok kısa zamanda çok hızlı gelişmeler yaşanmıştır.

Diyotların Çalışma Mantığı
Teknolojinin gelişmesiyle PN yüzey birleşmeli (jonksiyonlu) diyotlar, ardından aynı teknikle transistörler, entegreler, çipler imal edilerek elektronik alanında akıllara durgunluk verecek derecede çok kısa sürede çok hızlı gelişmelerin meydana geldiği görülmüştür. Nokta temaslı diyotlar; düşük akım düşük sıcaklık ve güçlerde çalıştıklarından yerlerini daha iyi özellikleri olan PN yüzey birleşmeli diyotlara bırakmışlardır. Günümüzde nokta temaslı diyotların kullanım alanları çok sınırlıdır.

Diyot doğru polarize edilirse yani anoduna pozitif(+) katoduna negatif gerilim uygulanırsa iletken olur ve üzerinden, uygulanan gerilim miktarı ve oluşan ısı ile doğru orantılı olarak akım akmaya başlar.

İmal edilen her diyotun yapısına bağlı olarak uygulanabilecek maksimum doğru polarma gerilimi, çalışma sıcaklık bandı ve üzerinden geçebilecek akım miktarı imal edilence hazırlanan kataloglarda belirtilmiştir. Bu değerler kesinlikle aşılmamalıdır.

Diyot Katalog Kavramları

Is(Sızıntı Akımı): Diyot ters polarize edilirse yani anotuna(-) katotuna(+) gerilim uygulanırsa yalıtkan olur ve üzerinden akım geçişine izin vermez.ancak azınlık akım taşıyıcıları nedeniyle değeri çok küçük (µA kadar) ve ihmal edilebilir bir ters yön akımı akar.Bu akıma sızıntı akımı denir.

PIV Voltajı: İmal edilen her diyotun yapısına bağlı olarak uygulanabilecek maksimum ters polarma gerilimi, çalışma sıcaklık bandı imal edilence hazırlanan kataloglarda belirtilmiştir. Bu değerler kesinlikle aşılmamalıdır.

Bu açıklamalardan sonra diyotun tanımını daha açık olarak şu şekilde yapabiliriz: Diyot doğru polarma edildiğinde üzerinden akım geçişine izin veren ters polarma edildiğinde üzerinden akım geçişine izin vermeyen elektronik devre elemanı olarak tanımlayabiliriz.

Diyotun ters polarma geriliminin artırılmasıyla bir değerden sonra iletime geçtiği noktaya diyotun ters yön devrilme noktası adı verilir. Bazı diyotlar (Zener diyot, foto diyot, varikap diyot ) ters yön devrilme noktasında çalıştırılır.

DİYOT ÇEŞİTLERİ

Diyotların kullanıldıkları devrenin özelliklerine göre davranış göstermesi beklenir. Bu nedenle diyotlar yapım tekniğine, yapısındaki malzeme türüne, kullanım alanlarına uygun olarak çeşitli olarak üretilmektedir.

Diyotlar yapım tekniğine bağlı olarak ;
1-Nokta temaslı diyotlar
2-Yüzey birleşmeli diyotlar olmak üzere iki gruba ayrılır.

Diyotlar yapımında kullanılan malzemeye göre
1-Germenyum diyotlar,
2-Silisyum diyotlar olmak üzere iki gruba ayrılır.

Diyotlar kullanım alanlarına göre;
1_Kristal diyotlar,
2_Zener diyotlar,
3_Tunnel diyotlar,
4_ LED diyotlar,
5- Varikap diyotlar,
6_Foto Diyotlar,
7_Gunn diyotlar,
8_İmpatt diyotlar,
9_Schottky diyotlar,
10_PIN diyotlar gibi çok çeşitli şekilde isimlendirilirler.



Alıntı : bilgiustam

Havada dahil olmak üzere tüm maddeler moleküllerden oluşur. Bir odada otururken etafınızı oksijen, nitrojen, karbondioksit ve şehir hayatının vazgeçilmezi karbonmonoksit yanınızda oturan kişinin ucuz kolonyasının molekülleri sarar. Bu moleküller odada serbest halde dolaşmaktadır. Bu moleküllerin arasındaki boşlukta havanın basınca bağlı olarak değişir. Hava basıncı da barometrik basıncın bir sonucudur. Yağmurlu bir günde alçak basınç altındasınızdır ve hava molekülleri de birbirinden uzaktır. Moleküller basınç değişimine hızla tepki verirler.

Geniş çaplı bir örnek olarak bir flütün nasıl ses çıkardığına bakalım. Basit olarak bu sadece üzerinde birkaç delik bulunan tüpten başka birşey değildir. Öndeki uç üflemek için vardır. Sondaki büyük açıklık ise dünyaya açılmasını sağlar. Bizim üflememiz sonucu tüpün içindeki hava basıncı değişecek, oluşan titreşimler ses çıkmasına sebep olacaktır. Diğer delikleri parmaklarımızla açıp kapatarak iç kısımdaki basıncın değişmesine sebep oluyoruz. Bu da değişik sesler çıkmasını sağlıyor.

Genlik
Genlik kavramını incelemek için biraz basitleştirilmiş örnekler kullanalım. Diğelimki elinizde bir noktanın verilen zamandaki basıncını ölçebiliyor. Cihazı flütün ses çıkan kısmına yerleştirip birindan nota çalmasını isteyelim. Flütün iç basıncıyla orantılı olarak cihazdaki değerlerin sürekli değiştiğini görürsünüz. Eğer odada hiç ses yoksa, flüte hızla üflendiğinde ölçülen basınç değerine “Tepe Genlik” adı verilir. Genel olarak birimi “Pascal” (Pa)’ dır. Duyabileceğiniz en yüksek ses 20 Pascal, en düşük ise 20 micropaskal (20µPa)’dır.

Frekans
Şu hava basıncını ölçen cihazımızı tekrar ele alalım. Ölçtüğünüz sonuçlar, eğer flütü çalan başarılıysa aynı notada aynı aralıkta değerler verecektir. Bu değerler bir saniyede kaç kez en yüksek ve en düşük değerine ulaştığını ölçün. Elde ettiğiniz sonuç duyduğunuz notanın frekansıdır. Birimi Hertz(Hz) olarak ölçülür.

Dalgaboyu

Sesin bir frekansı olduğunu (1000Hz ya da saniyede 1000 dalga) daha önce incelemiş ve görmüştük. Sesin hızı ise 340m/s ‘dir. Şimdi elimizdeki bu verilerle dalganın havadaki boyunu hesaplayabiliriz. Flütümüzden çıkan 1000 dalganın ilki 1 saniye önce çıkan 1000 dalganın ilkinin 340m gerisinde. Bu durumda 340 metrelik mesafe içinde 1000 dalga bulunmaktadır. Her dalnın boyu ise 34 cm’dir. Öyleyse bunu şöyle ifade edebiliriz;

Periyot
Frekansın 1 saniyede oluşan dalga boyu olduğunu biliyoruz. Peki 1 dalga ne kadar sürede oluşmaktadır. İşte bu süre periyot olarak adlandırılır.

T = /f

T peryodu, f frekansı ifade eder.


Alıntı : bilgiustam

Bir elektronikçinin başarılı bir çalışma yapabilmesi için, öncelikle kullanacağı devre elemanlarının özelliklerini iyi bilmesi gerekir.

Elektronik Devre Elemanları İki Gruba Ayrılır:
1. Pasif Devre Elemanları
2. Aktif Devre Elemanları
Bunlarda kendi aralarında gruplara ayrılmaktadır.

1. PASİF DEVRE ELEMANLARI:
* Dirençler
* Kondansatörler
* Bobinler

2. AKTİF DEVRE ELEMANLARI:
* Diyotlar
* Transistörler
* Entegre devreler

Pasif devre elemanları, genel amaçlı elemanlardır. Hemen hemen her elektronik devrede bulunurlar. Bu nedenle, bu elemanların genel yönleriyle tanınmaları, amaca uygun olarak kullanılmaları bakımından yeterlidir.

Aktif devre elemanları, ise özel amaçlı elemanlardır. Kullanılacak devrenin özelliğine göre, aktif devre elemanlarının özellikleri ve türleri de değişmektedir.



Alıntı : bilgiustam

1960 senesinde ABD’de Theodore H. Maiman tarafından keşfedilmiştir. Normal ışık, dalga boyları muhtelif, rengarenk, yani farklı faz ve frekansa sahip dalgalardan meydana gelir. Laser ışığı ise yüksek genlikli, aynı fazda, birbirine paralel, tek renkli, hemen hemen aynı frekanslı dalgalardan ibarettir. Optik frekans bölgesi yaklaşık olarak bir trilyon hertz ile üç bin trilyon hertz arasında yer alır. Bu bölge, kırmızı ötesi ışınları, görülebilen ışınları ve elektromanyetik spektrumun morötesi ışınlarını kapsar. Buna karşılık mikro dalga frekans bölgesi yaklaşık olarak 300 milyon hertzden 300 milyar hertze kadar uzanır. Yani, laser çok yüksek frekanslarda çalışır.

Laserin önemi uygulamasının yaygın olmasında ve onun daha da genişlemesinin beklenmesinde yatmaktadır. Özellikle uygulamanın genişliği, ışınların frekansların hassas bir şekilde kontrolünden, yayılan ışının yayılma düzeninden veya ışınların olağanüstü yoğunluğundan kaynaklanmaktadır. Laser dolayısıyla, holografide, opektraskopide çok önemli gelişmeler ortaya çıkmıştır. Bunlar yoluyla laser diğer bilimsel ve teknolojik alanlarda da etkisini göstermektedir.

Laserin Çalışma Prensibi
Optik bakımdan saydam, bir ucunda tam sırlı ve yansıtıcı, diğer ucunda yarı sırlı kısmen yansıtıcı iki ayna bulunan bir tüp alınır. Buna gaz, sıvı ve katı bir madde doldurulur. Dışarıdan ışık verme, elektrik akımı geçirmek suretiyle veya kimyasal bir yolla elde edilen enerji, ortamdaki atomlara ulaşır. Bunların bazıları bu enerjiyi emerler. Fazla enerji, atomları kararsız hale getirir. Kendisine bir foton çarpan, uyarılmış ve kararsız atom, fazla enerjiyi foton neşrederek verir. Fotonlar, benzer şekilde diğer fotonların neşrini sağlar. Uçlara ulaşan fotonlar, aynalardan yansıyarak geri dönerler ve olay devam eder. Uyarma ve tahriklerde ortamdaki fotonlar artar. Atomların hemen hemen hepsi, foton yaymaya başlayınca kuvvetlenen ışık, yarı sırlı uçtan dışarı çıkar. Bu, laser ışınıdır. Laser dalgalarını, uygun adım giden aynı üniforma ve şekle sahip askerlere, normal ışığı ise rasgele karakteri bozuk bir orduya benzetmişlerdir. Normal ışıkta dalgalar, birbirini zayıflatıcı karakterde olmasına rağmen, laserde birbirini kuvvetlendirici olurlar. Laser ışınları yüksek frekanslı olduklarından güneş ışını özelliklerine sahiptir. Ancak laser ışınları tek frekanslı olduğu için kayıpları azdır. Ayrıca laser ışınları aynı fazda yapılan ışık dalgaları olduğu için şiddeti büyük olur. Bu yüzden laser ışınlarının şiddeti güneş ışınlarının şiddetinin bir milyon katıdır.

Elektromanyetik dalga paketçiği de denen foton, güneş ışığı füzyon reaksiyonuyla meydana gelip, bu şekilde yayılan foton enerjisidir. Laser ışında foton yayılmasından ibarettir. Laserde foton üretimini anlayabilmek için atomların değişik seviyelerinde ne gibi hadiseler olduğunu bilmek gerekir. Bir atomun uyarılmış durumda bulunduğu kısa zaman aralığında üzerine belli bir dalga boyunda foton düşürülürse, atom aynı fazda foton yayar. Bu işlem peş peşe tekrarlanırsa, tamamen aynı fazda bir ışın demeti elde edilir. En düşük enerji seviyesinde bulunan bir atoma dışarıdan bir foton verilirse, atom enerjisi kazanarak E1 enerji seviyesinden E2 enerji seviyesine uyarılmış olur. Bu atom kendi halinde bırakılırsa, uyarılmış bulunduğu E2 enerjisinden bir foton vererek tekrar E1 enerji seviyesine döner. Uyarılarak enerji seviyesi E1’den E2’ye yükseltilen atom enerjisini geriye foton olarak yaymaya başlarken bir foton daha çarptırılırsa atomu birbiri ile aynı özellikte iki foton terk eder. Bu şekilde atom kat kat enerji seviyelerine çıkarılırsa bu seviyelerden düşerken de katlar halinde foton ürer. Bu işlem iki paralel ayna arasında aynı fazda olan fotonların toplanması şeklinde devam eder. Laser ışını dalgasının dalga boyu aynalar arasındaki mesafe ile uyumludur. Aynı frekansta yani, aynı dalga boyunda yapılan foton üretimine uyarılmış yayılma işlemi denir. Milyonlarca atom için bu işlem yapılırsa aynı yöne doğru milyonlarca foton paralel ışınlar halinde bir noktadan yayılır. Bu ışınlar aynı fazda, aynı frekansta, aynı yönde olduklarından adeta birbirine yan yana yapışıktır. Paralel aynalar arasında şiddeti bu şekilde çığ gibi artan ışınlar, ışık frekansına eş bir frekansta, darbeler halinde oldukça parlak ışık huzmesi olarak yayılır. Laser ışınındaki enerjisinin büyümesinin esası işte bu milyonlarca küçük enerji kaynaklarının çok dar bir hüzme halinde aynı yönde ham yanyana hem de ard arda birleşmesi neticesidir. Laserin çalışması için enerji seviyesi düşen atomlarda daha fazla sayıdaki atomların uyarılacak enerji seviyelerine yükseltilmesi gerekir. Bu durum ise normal olarak atomların enerji seviyesi dağılımının tersidir. Bu sebepten laserin çalışması için gerekli durum tersine çevrilmiş dağılım olarak isimlendirilir. Tersine çevrilmiş dağılımı ortaya çıkarmak için pompalama işlemi kullanılır. Optik pompalama ise, yüksek frekanslı yoğun ışınların neşriyle yapılabilir. Yarı iletkenli laserlerde pompalama elektrik akımı yardımı ile gerçekleştirilir ve işlem elektriksel pompalama olarak isimlendirilir. Gaz laserlerinde ise pompalama işlemi elektron-atom veya atom-atom çarpıştırılmasıyla ortaya çıkarılır ve çarpışma pompalaması olarak bilinir. Kimyasal pompalama işleminde ise kimyasal laserlerde kimyasal reaksiyonlarla atom ve moleküller uyarılır. Gaz-dinamik laserlerde de pompalama ses hızı üstü gaz genişlemesi yoluyla gerçekleştirilir ve gaz genişleme pompalaması olarak isimlendirilir.


Alıntı : bilgiustam


Programlanabilir Mantıksal Denetleyici (Programmable Logic Controller – PLC) analog-dijital giriş/çıkış bağlantıları aracılığıyla bir çok makine ve sistemi kontrol eden ve bu amaçla sayısal işlemleri, zamanlama, sayıcı, veri işleme, karşılaştırma, sıralama, kendi bünyesinde 8-16 bit veri transferi ile programlama desteği sağlanmış, giriş bilgilerini kullanarak, çıkış ünitelerine atayan giriş/çıkış, bellek, CPU ve programlayıcı bölümlerinden oluşan entegre sistemidir.
Diğer bir tanımla; Endüstriyel uygulamaların her dalında yapılan genel amaçlı kumanda ve otomasyon çalışmalarının bir sonucu olan PLC tekniği, kullanıcılara A’dan Z’ye her türlü çözümü getiren komple bir teknoloji alt gurubudur.

Endüstriyel kontrolün gelişimi PLC’lerin gerçek yerini belirlemiştir. İlk önce analog kontrolle başlayan, elektronik kontrol sistemleri zamanla yetersiz kalınca, çözüm analog bilgisayar adını verdiğimiz sistemlerden dijital kökenli sistemlere geçmiştir.

Dijital sistemlerin zamanla daha hızlanması ve bir çok fonksiyonu, çok küçük bir hacimde dahi yapabilmeleri onları daha da aktif kılmıştır. Fakat esas gelişim, programlanabilir dijital sistemlerin ortaya çıkması ve mikroişlemcili kontrolün aktif kullanıma geçirilmesinin bir sonucudur. Mikroişlemcili kontrolün, mikroişlemci tabanlı komple sistemlere yerini bırakmak zorunda kalması, Z80 ile aylarca süren tasarlama süresinin yanında, en azından 50 tane baskı devre yaptırmak zorunda kalınması ve en küçük değişikliğin bile ağır bir yük olmasının bir sonucudur. İşte bu noktada PLC’ler hayata girmeye başlamıştır.

İlk ticari PLC, 1969 yılında MODICON firması tarafından geliştirilmiştir. O yıllarda, röleli kumanda devreleri yerine kullanılmak üzere geliştirilen bu cihaz ile yalnız temel lojik işlemler yapılabildiğinden PLC olarak adlandırılmıştır. İlk PLC ‘nin endüstride başarı ile uygulanmasından sonra, Allen-Bradley, General Electric, GEC, Siemens ve Westinghouse gibi firmalar orta maliyetle yüksek performanslı PLC’ler üretmişler, daha sonra Mitsibishi, Omron ve Toshiba gibi firmaların ucuz maliyette yüksek performanslı PLC’ler geliştirmelerinden sonra, bu cihazlar endüstriyel otomasyon devrelerinde yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Günümüzde üretilen denetleyicilerde, temel lojik işlemlere ek olarak aritmetik ve özel matematiksel işlemler yapabilmekte ve bu nedenle daha karmaşık kumanda ve kontrol işlevleri geçekleştirilebilmektedir.
Bu denetleyicilerin geri beslemeli kontrol devrelerinde de kullanılmaya başlanması, alışılagelmiş PLC adının tartışılmasına neden olmuştur. Bir çok üretici firma, bu denetleyicilerin hem lojik temelli kumanda devrelerinde hem de geri beslemeli kontrol sistemlerinde kullanılmaları nedeni ile, PLC yerine Programlanabilir Denetleyici (Programmable Controller) adını kullanmayı uygun bulmuş ve kişisel firmalar ise, kişisel bilgisayarlarla karıştırmamak ve ilk kez PLC adı ile üretildiğinden bu ismi kullanmayı sürdürmüşlerdir.

plc-wince.JPGŞekildeki blok diyagramda da gösterildiği gibi PLC; sensörlerden aldığı bilgiyi kendine verilen programa göre işleyen ve iş elemanlarına aktaran bir mikroişlemci sistemdir. Sensörlere örnek olarak, herhangi bir metali algılayan ekdüktif sensör, statik elektrik bir cismi hisseden kapasitif sensör, ışığı algılayan optik sensör, PLC girişine uygun gerilim vermede uygulanan buton ve anahtarlar verilebilir. İş elemanları için ise PLC çıkışından alınan gerilimi kullanarak hareket enerjisi uygulanan motorlar, bir cismi itme ve çekmede kullanılan silindirler, ışık yayan lambalar uygun örneklerdir.

Son yıllarda endüstride PLC kullanımına olan talebin hızla artmasının nedenleri, PLC’nin özellikle fabrikalarda otomasyon, asansör tesisatları, otomatik paketleme, enerji dağıtımları sisteminde ve taşıma bandı sistemlerinde, doldurma sistemlerinde ve dana birçok alanda üretimi destekleyen ve verim artışının yanı sıra ürün maliyetinin minimuma çekilmesidir. Klasik röleli kumanda sistemlerinin yerlerine PLC sistemi ile programlanabilir kontrol sistemlerinin alması teknik yönden büyük bir yeniliktir.

Küçük boyutlu birkaç PLC modeli dışında yeni üretilmekte olan bütün PLC modellerinde, bir kontrol algoritması yazmak için gerekli basit aritmetik işlemler yapılabilir. Bir PLC’nin endüstriyel otomasyon devrelerinde, lojik denetleyici veya endüstriyel kontrol sistemlerinde, sayısal denetleyici olarak kullanılması; PLC’lerin işlem yeteneğinden çok amaca uygun olarak giriş/çıkış birimlerinin varlığı ile ilgilidir. Eğer bir PLC’de analog işaretleri sayısal işaretlere dönüştüren (ADC) ve sayısal işaretleri analog işaretlere dönüştüren (DAC) giriş/çıkış birimleri yoksa veya bu birimler PLC’ye bağlanmıyorsa, işlem yeteneği ne olursa olsun bu PLC’yi sayısal denetleyici olarak kullanmak olanaksızdır.
PLC’lerin en yaygın kullanıldığı alanlar, endüstriyel otomasyon devreleridir. Bilindiği gibi, endüstriyel otomasyon devreleri lojik fonksiyonlarla ifade edilebilen sistemlerdir. Geleneksel olarak yardımcı röle veya kontaktör, zaman rölesi ve sayıcı gibi elemanlarla düzenlenen endüstriyel otomasyon devreleri, günümüzde yerini PLC’li endüstriyel otomasyon devrelerine bırakmıştır.

Alıntı : bilgiustam

Algılayıcılar (“duyarga” da denmektedir) fiziksel ortam ile endüstriyel amaçlı elektrik/elektronik cihazları birbirine bağlayan bir köprü görevi görürler. Bu cihazlar endüstriyel proses sürecinde kontrol, koruma ve görüntüleme gibi çok geniş bir kullanım alanına sahiptirler.

Günümüzde üretilmiş yüzlerce tip algılayıcıdan söz edilebilir. Mikro elektronik teknolojisindeki inanılmaz hızlı gelişmeler bu konuda her gün yeni bir buluş ya da yeni bir uygulama tipi geliştirilmesine olanak sağlamaktadır.

Teknik terminolojide Sensor ve Transducer terimleri birbirlerinin yerine sık sık kullanılan terimlerdir. Transducer genel olarak enerji dönüştürücü olarak tanımlanır. Sensor ise çeşitli enerji biçimlerini elektriksel enerjiye dönüştüren cihazlardır. Ancak 1969 yılında ISA (Instrument Society of America) bu iki terimi eş anlamlı olarak kabul etmiş ve “ölçülen fiziksel özellik, miktar ve koşulların kullanılabilir elektriksel miktara dönüştüren bir araç” olarak tanımlamıştır

.

ALGILAYICILARIN SINIFLANDIRILMASI
Algılayıcıları birbirinden farklı birçok sınıfa ayırmak mümkün. Ölçülen büyüklüğe göre, çıkış büyüklüğüne göre, besleme ihtiyacına göre vb…

Giriş Büyüklüklerine Göre
Algılayıcılarla ölçülen büyüklükler 6 gruba ayrılabilir. Bunlar;
1. Mekanik : Uzunluk, alan, miktar, kütlesel akış, kuvvet, tork (moment), Basınç, Hız, İvme, Pozisyon, Ses dalgaboyu ve yoğunluğu
2. Termal : Sıcaklık, ısı akısı
3. Elektriksel : Voltaj, akım, çarc, direnç, endüktans, kapasitans, dielektrik katsayısı, polarizasyon, elektrik alanı ve frekans
4. Manyetik : Alan yoğunluğu, akı yoğunlugu, manyetik moment, geçirgenlik
5. Işıma : Yoğunluk, dalgaboyu, polarizasyon, faz, yansıtma, gönderme
6. Kimyasal : Yoğunlaşma, içerik, oksidasyon/redaksiyon, reaksiyon hızı, pH miktarı

Çıkış Büyüklüklerine Göre
Öte yandan analog çıkışlara alternatif olan dijital çıkışlar ise bilgisayarlarla doğrudan iletişim kurabilirler. Bu iletişimler kurulurken belli bazı protokoller kullanılır. Bunlardan seri iletişim protokollerine, aşağıda kısaca değinilmiştir.

RS232C: Bu protokol başlangıçta telefon veri iletişimi için tasarlanmıştır. Daha sonra birçok bilgisayar sistemi bunu sıkça kullanmaya başlamış ve sonuçta RS232 standart bir iletişim protokolu haline gelmiştir. RS232C’nin çalışması tek sonlamalıdır(single ended). Lojik 1 = -15,-3 arasında ve lojik 0 = +3,+15 arasındadır. Algılayıcılar verileri bitler halinde ve seri iletişim protokoluna uygun olarak bilgisayara gönderir. RS232C bir single ended arayüze olduğundan alıcı ve gönderici arasındaki uzaklık dış çevreden gelen olumsuz faktörlerin (EMI,RFI enterferanslar) azaltılması açısından kısa tutulmalıdır.

RS422A : Bu protokol Differantial ended bir arayüze sahiptir. Alıcı verici arasındaki uzaklık yeterince en uzak seviyededir. Hatlarda bu mesafe sebebiyle olabilecek zayıflama 200mV seviyesine kadar azalsa da sistem iletişime devam eder. Diferansiyel ara birim sayesinde sinyaldeki zayıflama ihmal edilebilir düzeye çekilir ve oldukça yüksek bir veri hızıyla haberleşme sağlanabilir. Algılayıcı ve bilgisayar arasındaki iletişimde Twisted Pair (Bükülmüş kablo) kullanıldığından dış etkilerden etkileşim azdır.

RS485 : Standart 422A protokolu genişletilerek oluşturulmuş bir protokoldür. Bu protokol ile birlikte çalışabilen 32 adet alıcı vericinin tek bir kabloyla veri iletişimi sağlanabilir. RS485 protokolü kablodaki iletişim problemlerini ortadan kaldırmaktadır.
Çıkış AraBirim Tipi Max Kablo Uzunluğu Max Veri hızı İletişim Tipi RS232C Single Ended Voltage 15 mt 20Kbps Point to point RS422A Differantial Voltage 1,2 Km 10Mbps Point to point RS485A Differantial Voltage 1,2 Km 10Mbps MultiDrop (32 Node) Table 2: Seri iletişim protokollerinin karşılaştırılması

Besleme İhtiyacına Göre
Algılayıcılar besleme ihtiyacına göre iki sınıfa ayrılabilir. Bunlar;

Pasif Algılayıcılar
Hiçbir şekilde dışardan harici enerji almadan (besleme gerilimine ihtiyaç duymadan) fiziksel ya da kimyasal değerleri bir başka büyüklüğe çevirirler. Bu algılayıcı tipine örnek olarak Termocouple (T/C) ya da anahtar gösterilebilir. T/C aşağıda etraflıca anlatılacaktır. Anahtar ise bilindiği gibi mekanik bir hareketi elektriksel bir kontağa dönüştürmektedir.

Aktif Algılayıcılar
Çalışmaları için harici bir enerji beslenmesine ihtiyaç duyarlar. Bu algılayıcılar tipik olarak zayıf sinyalleri ölçmek için kullanılırlar. Aktif algılayıcılarda dikkat edilmesi gereken nokta giriş ve çıkışlardır. Bu tip algılayıcılar dijital ya da analog formatta elektriksel çıkış sinyali üretirler. Analog çıkışlılarda, çıkış büyüklüğü gerilim ya da akımdır. Gerilim çıkışı genellikle 0-5V aralığında oldukça yaygın kullanılmaktadır. Ancak 4-20mA akım çıkışı da artık endüstride standart haline gelmiştir. Bazı durumlarda 0-20mA akım çevrimi kullanılmaktadır Ancak endüstride çoğu zaman hatlarda meydana gelen bozulma kopma gibi durumlarda sistemin bu durumu kolay algılaması ve veri iletişiminin sağlıklı yapılabilmesi için 4-20mA daha yaygın kullanılır. Çok eski algılayıcılar 10-50 mA akım çıkışlarına sahiptirler. Endüstride en yaygın kullanılan 4-20 mA çevrim tipinin kullanımı bazı özel durumlar gerektirmektedir. Bu noktalar;
• Algılayıcıların yerleştirildiği uzak noktalarda elektrik besleme geriliminin olmaması gereklidir.
• Algılayıcılar gerilim sinyalinin sınırlı olabileceği durumlarda tehlikeli uygulamalarda kullanılmalıdır!
• Algılayıcıya giden kablolar iki ile sınırlanmalıdır.
• Akım çevrimsinyali göreceli olarak gürültü geriliminin ani sıçramalarına karşı korumalıdır. Ancak bunu uzun mesafe veri aktarımının da yapamaz.
• Algılayıcılar, ölçüm sisteminden elektriksel olarak izole edilmelidir.

Kaynak : http://www.obitet.gazi.edu.tr/obitet/sensorler/algilayici.htm

Devrelerde bulunan akım yollarının hepsi genel açıdan birer bobin görevi yapmaktadır. Bobinin bu yollardan farklı olan yanı uzunluk ve kendi üzerine olan etkisidir. İlk elektrik akımı bulan insanoğlu uzun bir teli metal parça üzerine sararak akım geçirdiğinde metalin mıklatıs görevi yaptığını ve akımın yönüne göre metalin uçlarında NS kutuplarının oluştuğunu bulmuştur. Bulan kişi yine Farday(1791-1867)’dır. Kısacası bobin bir iletkenin üzerinden geçen akımı manyetik alan çizgilerine çevirerek yapısal olarak enerji dönüşümünü gerçekleştirmiştir.

bobinTersi durumundada yani bir mağnetik cisim mağnetik alan çizgileri bobini kesecek şekilde hareketlendirilirse bobin üzerinde bir akım oluşur işte bu temel akımdır. Normal devre içi kullanımında oluşan bu mağnetik çizgiler farklı şekillerde sarıldığında kendisi üzerine ters mağnetik alan kuvveti uygulayarak üzerinden geçen akımı yavaşlatmıştır.

Bu sayede gecikmiş bir akım çıkıştan alınabilir. Bu durum yine kondansatörede olduğu gibi AC devrelerde kullanılır. Etrafında bulunan dielektrik madde ve kullanılan iletkenin özelliği bobinin özelliklerini belirler.



Alıntı : bilgiustam

Devreye uygulanan gerilim ve akım bir uçtan diğer uca ulaşıncaya kadar izlediği yolda birtakım zorluklarla karşılaşır. Bu zorluklar elektronların geçişin etkileyen veya geçiktiren kuvvetlerdir. İşte bu kuvvetlere DİRENÇ denebilir. Kısaca ohm ile gösterilir.

İlk olarak direncin tarifiyle başlayalım. Elektrik akımına karşı gösterilen zorluğa direnç denir. Genel olarak “R” harfi ile sembollendirilir. Birimi ise “W” Ohm’ dur.Aşağıdaki gibi çeşitli sembollerle gösterilir. Ohm Kanunu Kapalı Bir elektrik devresinde direnç ; devre gerilimi ile devreden geçen akımın bölümüne eşittir.

Kapalı Bir elektrik devresinde gerilim; devre direnci ile devreden geçen akımın çarpımına eşittir, Kapalı Bir elektrik devresinde akım; devre gerilimi ile devre direncinin bölümüne eşittir,gibi üç sekilde ifade edilir. Yeri gelmişken gerilim ve akımıda tanımlayalım:

Gerilim: Bir elektrik devresinde, iki nokta arasındaki potansiyel farka gerilim denir.Gerilim genellikle “U” harfi ile sembollendirilir,Fakat bazı kaynaklarda “E” olarak da gösterilebilir.Birimi ise “V” Volt’ tur. Akım:Bir elektrik devresinde serbest elektronların bir taraftan diğer tarafa yer değiştirmesidir. Bu yer değiştirme güç kaynağı içinde “-” den “+” ya doğru olur,devre içinde ise “+” dan “-” ye doğru olur.Buna elektron akışı – akım denir.Akım “I” harfi ile sembollendirilir,Birimi ise “A” Amper’ dir.

Ohm Kanunun formülsel ifadesi ise şöyledir; R = U / I Û W = V / A

Direnç Şekilleri ve yapıları Dirençler yapıldıkları malzemeye göre;
1. Karbon Dirençler
2. Telli Dirençler

olarak ikiye ayrılırlar.

Karbon Dirençler
Karbon direnç kömür tozu ve reçine tozunun eritilmesi ile elde edilir.Karbon ile reçinenin karışım oranı direncin değerini verir.Büyüklüklerine göre 1/4 , 1/2 Watt 1W, 2W 3W deeğerinde yapılabilirler.En çok kullanılan direnç türüdür.Karbon dirençlerin dezvantajı hassas olarak üretilememeleridr. Karbon dirençler 1Ω dan başlayarak birkaç mega Ohm a (MΩ) kadar üretilmektedir. Başlıca kullanım alanları: Bütün elektronik devrelerde en çok kullanılan dirençdir.

Telli Dirençler
Telli dirençler gerek sabit direnç, gerekse de ayarlanabilen direnç olmak üzere, değişik güçlerde ve omajlar da üretilebilmektedir. Telli Direncin Yapısı: Telli dirençlerde, sıcaklıkla direnç değerinin değişmemesi ve dayanıklı olması için, Nikel-Krom, Nikel-Gümüş ve konstantan kullanılır.

Kullanılışlarına göre ise:

1. Sabit Dirençler
2. Ayarlı Dirençler olarak ikiye ayrılırlar.

Dirençler farklı maddelerden farklı şekil ve bağlantılarla da tasarlanabilirler;
Karbon Dirençler : Şekilde görülen basit devre direncidir.
Güç Dirençleri : Yüksek güçlü akımlar altında da rahatlıkla çalışırlar.


Alıntı : bilgiustam


insanın saç teli kalınlığında ve çok hassas üretilmiş saf bir cam ip üzerinden ışığın iletilmesi prensibiyle çalışan bir sistemdir. Bu şekilde üretilmiş kabloların tercih edilmesinin en büyük sebebi, çevresel şartların ağır olduğu; nemli, rutubetli, elektriksel alan parazitlerinin yoğun olduğu yerlerden etkilenmemesi ve her zaman stabil bir bağlantı sunmasıdır. Fiber optik kablolar, iletimi ışık hızıyla yani saniyede 300 bin km’lik hızla gerçekleştirirler. Bu yönleri sebebiyle uzak mesafelere veri aktarımı için tasarlanmışlardır.

Fiber optik bir kablonun kesitine bakıldığında iç kısımları şunlardır:

  • Merkez – Işığın hareket ettiği ince cam tabaka
  • Cam Örtü – Merkezin dışını saran optik malzemeden üretilmiş, merkezden yasıyan ışığı tekrar merkeze geri gönderen kısım
  • Kılıf – Kabloyu darbelere ve neme karşı koruyan dış katman

Yüzlerce hatta binlerce optik fiberden oluşan bu kablolar, merkez çaplarına,yapıldıkları malzemeye ve ışığın kırılma şekline göre ikiye ayrılırlar.

1. Tekil Modlu Fiberler: Yaklaşık 9 mikronluk çapa sahip olan ince merkezli kablolardır ve 1300 ile 1550 nanometre arasında dalgaboyu değerine sahip kızılötesi lazer ışığını iletirler. Bu kablo tipi genellikle veri kaybının daha az olması istenen yerlerde kullanılır.

2. Çoğul Modlu Fiberler: Yaklaşık 62.5 mikronluk çapa sahip olanlardır ve 850 ile 1300 nanometre arasında dalgaboyu değerine sahip kızılötesi lazer ışığını iletirler.Üretim maliyeti daha uygun olduğundanen çok kullanılan kablo türüdür. Kayıp miktarı tekil modlu kablolara göre daha fazladır.

Bazı fiber kablolar ise plastikten üretilmiştir ve 1mm’ye varan merkeze sahiptirler. Bu kablolar 650 nanometre dalgaboyuna sahip görülebilir kırmızı ışığı iletirler.

Fiber Optik Kablolar Işığı Nasıl İletirler?
fiber2.jpgLazerden gönderilen ışın demeti ilk başta doğrusal bir yol izler. İlk başta ışık sinyali 1 ve 2 olarak çıkan alt – üst sınır ışınları şekilde görüldüğü gibi kablonun kıvrıldığı noktalarda; ışık cam örtüye çarpıp geri yansır bu şekilde yansıya yansıya merkezdeki yoluna yavaşlayarak ve bir miktar kayba uğrayarak da olsa devam ederler. Bu nedenledir ki, fiber kabloların fazla kıvrım yapmadan genellikle düz bir yol izlemesi, veri iletim hızı ve kalitesi açısından önemlidir. Cam örtü tabakası ışığı kesinlikle absorbe etmez ve neredeyse tam olarak yansıtır bu da bilginin kayıpsız şekilde ulaşması için çok önemli bir noktadır.

Fiber optik kablolar kullanım yeri ve şartlarına bağlı olarak çelik zırh ya da jel tabakası gibi başka koruyucu ve esneklik kazandırıcı kısımlar da ilave edilebilmektedir. Kablonun üzerine yerleştirilen bu koruyucu tabaka aynı zamanda kemirgenlerin ısırmalarına engel olmak için özel kimyasal maddeler içerir. Bu maddeler kemirgenlerin kabloyu ısırdıklarında tiksinerek kabloyu koparmalarına engel olur.

Alıntı : bilgi ustam

Plazma ekranlar görüntüyü oluşturma mantığı olarak büyük oranda “LCD Paneller” e benzemektedir. Plazma ekranlar LCD’lerde olduğu gibi görüntülediği bütün pikselleri üç alt piksele ayırıp herbirini RGB renkleriyle tanımlar. RGB renkleri yani kırmızı(red), yeşil(green) ve mavi(blue) ana renklerinden oluşur. Bu renklerin bahsettiğimiz alt piksellerde yapılan farklı varyasyonları sayesinde ara renkler oluşturulur. Üç rengin tam birleşimi beyaz, pikselin ışığı absorbe edip yansıtmaması ise karanlık yani siyah rengi oluşturur. Plazma panellerde bulunan fosfor kaplı yüzey sayesinde oluşturulan her alt piksel değişik oranlarda aydınlatılarak neredeyse tüm ara renkler gerçeğe yakın tonlarda görüntülenebilir.

Plazma Panelin İç Yapısı

Plazma panellerin yapısında iki elektrot arasında yer alan xeon ve neon gazları voltaj uygulanarak iyonlaştırılır. Bu esnada oluşan morötesi dalga boyundaki foton parçacıkları, panelin foton kaplanmış olan yüzeyine çarpıp yansıyarak ekranı aydınlatırlar. Her piksel ayrı ayrı aydınlatıldığından renk derinliği ve dolayısıyla renklerdeki gerçekçilik olabilecek en üst seviyeye çıkıyor. Plazma paneller, LCD panellere oranla daha canlı ve gerçekçi renkleri verebilmenin yanında çok büyük boyutlarda da üretilebiliyor. Plazma panellerin en büyük dezavantajları ise, düşük kontrast oranı ve fazla güç tüketmeleridir. Plazma panellerde her piksel ayrı ayrı aydınlatıldığından hepsinin karanlık olması gerçek siyah oluşumunu sağlayacaktır. Bu nedenle kağıt üzerinde 10000:1 gibi çok yüksek kontrast oranlarından bahsedilse de hareketli görüntülerde koyu ve açık renklere geçiş her piksel için ayrı ayrı yapıldığından daha zor gerçekleşmekte, bu da kontrastı azaltmaktadır. Plazma ekranların en büyük avantajları ise, daha canlı ve gerçeğe yakın renkler oluşturabilmesi ve görüş açısı olarak sıralanabilir. LCD ekranlarda görüş açısı oldukça düşüktür. Bunun pratik bir örneğini vermek gerekirse; CRT monitörde film izleyen 5 kişinin hepsi aynı hazzı alabilirken, LCD’lerde yandan bakanlar karanlık ve renkleri bozuk görüntüyle izleyebilmektedir. CRT yani tüplü ekranların zaten çok iyi görüş açılarına sahip olduğu biliniyor. Fakat plazma ekranlarda da bu oldukça yüksek oranlarda bulunuyor. İyi bir plazma ekran CRT ekranlara yakın değerlerde görüntü açısı sunabilmektedir.



Devamı: http://www.bilgiustam.com/plazma-ekranlar-nasil-calisir/#ixzz0zK2MizNq

Knut Karlsen isimli bir mucit, SunCat ismini verdiği icadıyla şarj edilebilir pillerin güneş enerjisiyle şarj edilmesini sağlıyor. Bunun için aşağıda fotoğrafını görmüş olduğunuz esnek fotovoltaik panelleri kullanıyor. Standart 1.5 voltluk NiMH şarj edilebilir piller üzerinde denemeler yapılan icad, yavaş da olsa pillerin tam şarj olmasını rahatlıkla sağlayabiliyor. Karlsen bu icadını biraz daha geliştirerek üzerinde kapasitör kullanmayı hedefliyor. Bu sayede çok daha efektif ve hızlı şekilde şarj imkanı sunulabilecek. Ayrıca Karlsen icadına SunCat ismini vermesi konusunda, güneşte yatıp düzenli olarak güneşlenen kedilerin enerji toplamasından esinlendiğini söylüyor. Nokia’nın gelecek nesiller için üretmeyi planladığı Nokia Morph da benzer bir sistemle üzerine düşen güneş ışınlarını depoayarak geri dönüşümünü sağlamayı planlıyordu.

Güneş enerjisinin günlük hayata nasıl hızla girebileceğinin en güzel örneğini de geçen günlerde Barsever abimiz vermişti. Güneş ocakları isimli konusunda Çin ve Hindistan gibi sıcak ülkelerde güneş enerjisiyle yemeklerin pişirildiğine ve ekstra bir masrafa gerek duyulmadığından bahsetmişti.

Aslında güneş enerjisinin elektriğe dönüştürülmesi bir anlamda diğer bütün ihtiyaçları mümkün kılıyor. Çünkü güneşten gelen ışınları toplayarak ısıtma sağlamak yerine güneşten elektrik üretip elektrikli ısıtcı kullanarak da aynı iş yapılabilir. Güneş enerjisinden üretilen bedava elektrik sayesinde ısınma, ulaşım, iletişim gibi olmazsa olmaz giderlerimiz tamamen ortadan kalkabilir ve çok daha refah ve mutlu şekilde yaşayabiliriz. İlk etapta bu yapılanlar küçük kazanımlar ortaya koyuyor gibi gözükse de uzun vadede hayatımızı kökten etkileyecek büyük değişikliklere neden olabileceği aşikar.

solarcat-ed02-320x200 solarcat-ed03-320x200



Alıntı : bilgiustam


Light Emitting Diode yani “ışık yayan diyot” kavramının kısaltmasıdır. İlk olarak 1907 yılında icat edilmiş ve kullanılmıştır. 1962 yılında ise elektronik ürünlerde kullanılmaya başlanmıştır. 1980-90′lı yıllar ise led tarihinde bir dönüm noktasıdır. Çünkü bu tarihlerde led lambalar yeşil,mavi,beyaz ve sarı olarak çeşitli renklerde üretilmeye başlamıştır ve verimlilikleri artırılmıştır. Günümüzde ise Led lambaların çeşitleri artmış ve kullanım alanları ise yaygınlaşmıştır.

Çeşitli boyutlarda ve şekillerde üretilebilen led lambaların çok tercih edilme sebebi ise düşük enerji ile uzun süre kullanılabilmesidir. Öyleki bir adet flaman lambanın kullanım süresi 1500 saat, floresan lambanın kullanım süresi 30.000 saat iken, led lambanın kullanım süresi 50.000 saatten fazladır. Hatta japonların geliştirdiği son led lamba 100.000 saatten fazla süre kullanılabilmiştir. Ledlerin önemli bir özelliği de çabuk ısınmamasıdır.

Ledler farklı renklerde farklı enerji miktarlarına ihtiyaç duyarlar yani kırmızı renkli led 1,8V enerjiye ihtiyaç duyarken, Sarı led 2V, Yeşil led 2,2V , Mavi ve Beyaz renkli ledler ise 3,6V enerjiye ihtiyaç duymaktadırlar.

Ledlerin Özellikleri

  • Doğru akımla çalışırlar.
  • Enerji tüketimi düşüktür.
  • Kullanımı kolaydır.
  • Uzun ömürlüdür.
  • Tepki süresi kısadır.
  • Işık verimliliği fazladır.
  • Isınma süresi uzundur ve açığa çıkan ısı miktarı düşüktür.
  • İstenilen renkte ve yoğunlukta kullanılabilmektedir.
  • Sarsıntılara ve darbelere karşı dayanıklıdır.
  • Civa ve halojen gibi gazlar bulundurmadığı için çevrecidir.

audiledLedlerin Kullanım Alanları
Ledler, televizyon kumandasından futbol sahalarındaki dev ekranlara, cep telefonlarından kol saatlerine kadar pek çok alanda kullanılmaktadır. Hatta otomobillerde bile vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir ki bir otomobilde ortalama 300 adet led kullanılmaktadır. Bunun dışında bahçe, yol ve mekan aydınlatmalarında, reklam panolarında, trafik işaretlerinde, cep telefonlarının ekranında ve tuşların aydınlatılmasında, bilgisayarlarda, fotoğraf makinalarında ve daha bir çok alanda sorunsuz bir şekilde kullanılabilmektedir.



Alıntı : bilgiustam

Kimyasal enerjisine çeviren ve elektrik enerjisine çeviren ve elektrik enerjisini kimyasal enerjiye çevirecek depo eden araçlara akümülatör denir.

Bir akümülatörden elektrik enerjisi alındığında, elektrolit ve elektrotlarda bazı kimyasal değişiklikler olur, ve bir müddet sonra Emk’i düşer.Bu akümülatörden ters yönde bir akım geçirildiğinde elektrolit ve elektrotlarda kimyasal değişiklikler olur ve akünün Emk’i yükselir.

Kurşunlu Akümülatörler:

(1) Yapılışları:

kesitturkceyDolu bir akünün negatif plağının aktif maddesi süngerimsi (gözenekli) kurşun (Pb), pozitif plağın koyu kahve rengi kurşun (Pb O2), elektroliti de yoğunluğu 1,27 olan sulu sülfürik asittir.
Bir akümülatörden çekilen elektrik enerjisinin miktarı kimyasal değişmeye giren maddenin miktarına bağlıdır. Elektrolit ile temas halinde olan plaklardaki aktif madde miktarının mümkün olduğu nispette fazla olması arzu edilir. Bunun için bir aküde bir çok pozitif ve negatif plaklar bulunur. Pozitif plaklar bir köprü ile birbirine bağlanarak iki uç çıkarılmıştır. Pozitif uca akünün pozitif kutbu, negatif uca da akünün negatif kutbu denir.

Bir akünün negatif yapısı ve plakların yerleştirilişi akü kesitinde görülmektedir. Bir akümülatördeki negatif yapısı ve plakların yerleştirilişi akü kesitinde görülmektedir. Bir akümülatördeki negatif plakların sayısı pozitif plakların sayısından bir fazladır. Plakların yerleştirilişi seperatörleri ile birlikte gösterilmiştir. Plaklardaki aktif madde kurşun-antimon alaşımından yapılan ızgara şeklindeki kafeslere doldurulur.

(2) Bir Kurşunlu Akünün Deşarjındaki Kimyasal Olaylar:

Dolu aküyü anahtarlarını kapayarak deşarj etmeye başlayalım. Sulu sülfürik asit pozitif yüklü hidrojen (H2+) ve negatif yüklü sülfat (So4-) iyonlarından meydana gelir. Sülfat iyonu negatif yükünü kurşun levhaya vererek kurşunla birleşir ve kurşun sülfat (PbSo4) meydana gelir. Sülfat iyonu negatif yükünü kurşun levhaya vererek kurşunla birleşir ve kurşun sülfat levhasına gider, yükünü bu levhaya verdikten sonra kurşun peroksit levhanın oksijeni ile birleşerek su (H2O) meydana getirir. Kurşun peroksit levhası ile temasta bulunan sülfürik asidin hidrojen iyonu kurşun peroksidin oksijeni ile birleşerek kurşun sülfat (PbSo4) meydana getirir. Böylece her iki plakada kurşun sülfata dönüşür. Akü dış devreye akım vermeye her iki levha kurşun sülfata dönüşünceye kadar devam eder. Çünkü elektronik içindeki iki levha aynı cinsten olunca, levhalar arası potansiyel farkı sıfır olur.

Akünün deşarjı anında üç değişiklik olur:

1. Elektrolitteki asit yoğunluğu zayıflar. Bu Emk’i düşürür.
2. Plakların aktif maddeleri, kurşun peroksit ve kurşun, kurşun sülfata dönüşürler.
3. Akünün iç direnci büyür, Emk’i düşer.



Alıntı : bigiustam